Salı, Şubat 06, 2007

Bir erkeğin ağzından evlilik

Bir erkeğin ağzından evlilik

Evlilik,
İnanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim
icin....

17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum
aynı zamanda da...

Evliliğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belkide kuruma
inanmamaktan geçiyor. Evliliği toplumun dayattığı şekilde yaşamamaktan...

Nedir bu dayatmalar? Erkeğin muhakkak kadıindan yaşçsca büyük olması, eğitim seviyesinin erkeğin lehine ya da en azından eşit olması, bunların sadece ikisi...

Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yaşça büyük olmalı ki,
kadına "höt" dediğinde oturmalı kadın... Ya da yumuşatıyorlar;
efendim kadın erkekten önce çöktüğü için (hani doğum felan) küçük
olmalıymış yaşı...

Eğitimde de böyle... Kadının çok okumuşu bilmiş olurmuş,
evde kalmakmış layıkı....

EŞİM BENDEN 2 YAŞ BÜYÜK; Ne "höt" dememe gerek kaldı 17 senede, ne de benden önce çöktü... Yillar içinde ben yaşlandıkça o gençleşti, "oo
Ömer bey kapmışız çıtırı" esprilerine muhattap dahi oldum.

EŞIM 3 ÜNİVERSİTE BİTİRDİ; ben bi taneyi 9 senede bitirdim... Ne o
bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım...

Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır der
Halil Cibran... Bunu unutmadık biz. Ben konuşurken o dinledi, Ben
dinlerken o konuştu 17 sene. O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o "haklısın bitanem..." dedik, öfke bitip fırtına durulduğunda "ama bide böyle düşün" de dedik fikrimizi savunurken.

Farklı insanlar olarak görmedik birbirimizi, aynı amaç için savaşan
neferlerdik bu hayatta...

Asla bilmedik ne kadar para kazandığımızı,ortak cüzdanımızdan gerektiği kadar aldık... Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstünde telefonu, kim bu saatte arayan karşı cins diye
sorgulamadık da ama...

Sevginin en büyük dostuydu bizim için "güven"... Ve güvenin ardına
saklanmış bir "saygı" vardı daima...

Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede... Eee ülkeler neler
gördu,biz çekirdek aile mi sutliman yaşayacaktık...

Öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamın dışında yattım bi gece, misafir odasında... Gece yarısı kapı açıldı, eşim "ne yapıyosun burda" diye sordu kapının eşiğinden, "uyuyorum" dedim buz gibi bi sesle.....
Gitti,gelmesi 1 dakikasını almıştı elinde yastıkla... "kay yana" dedi
daracık yatakta. "ne yapıyosun?" dediğimde "benim yerim senin
yanın, sen gelmezsen ben gelirim" dedi...

Anladım ki o gece, en uzun kavgamız yat saatine kadar sürecek... Ve bence doğrusu da bu... Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamız hariç...

Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadık birbirimize...

Toplum kurallariyla oynasaydık bu oyunu belki de 41 nci çift
olacaktık o listede... Ama oyunun kurallarını biz koyduk... Nede olsa bizim oyunumuzdu, oynanan...

Evlilik;
Hesapsız içine dalınması gereken bir oyun bence... Topluma
kulaklarını tıkayarak hemde... Ne benim, ne de bizim sözlerimizle... Sadece gönlünüzden geçtiğince...

Dediği gibi Ataol Behramoğlunun;
"...Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene
karışırcasına,
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve
hayat, sunulmuş bir armağandır insana..."

Işık ve sevgi sizinle olsun...
ömer lütfi

1 yorum:

Adsız dedi ki...

esselam..
bu yazıyı aylar önce ilk okuduğumda "işte bu" demiştim..
tekrar karşıma çıkması güzel bir tevafuk oldu.. paylaşım için teşekkürler..
lâkin naçizane bir hatırlatma yapmadan geçemeyeceğim.. ömer lütfi değilde.. can dündar'a ait bir yazı diye biliyorum..

bu ufak uyarı da ,bu güzel siteye nazar boncuğu olsun;)