Cumartesi, Eylül 17, 2005

hayat nasıl gidiyor?

"Hayat nasıl gidiyor?" sorusunu günde bir kaç defa duyarız. Ve genelde yanıtımız iyi , kötü veya orta hallidir. Bense, bu soruya muhattap olduğum zaman asla yukarıda bahsettiğim klişe yanıtlardan birini vermiyorum. Çünkü şunu o kadar iyi biliyorum ki, hayatın nasıl gittiğinden çok hayatı nasıl güttüğümüz önemli. Ben hayatı bir koyuna insanı da bir çobana benzettiğim için hayattan çok da akla yatkın seçimler beklemiyorum. Çünkü yeri geliyor hayat, bir koyun misali uçurum kenarındaki bir dağ çiçeğini koparıp yemek istiyor. Kimi zaman karnı doyduğu için miskinlikten ve rahatını bozmak istemeyen bir koyun gibi süt yani meyve vermekte nazlanıyor. Benim yaptığımsa , eğer istikametinden bir sapma içine girmişse hayatım, onu, gitmesi gereken yöne çeviriyorum, bir çoban misali. Bazan , güttüğüm yön , engebeli, dik ve dikenli ve zahmetli bir yol da olabiliyor. İşte o zman zorlanıyorum biraz. Ama biliyorum ki her engebenin, her tepenin bir sonu, her karanlığın bir aydınlığı var. Ve o esnada sabrediyrum o bekleyiş sürecinde. Kimi zaman da uslu uslu otluyor çitle çeviri bir otlakta benim hayat koyunum. Kaval çalıyorum ona ödül oalrak o zaman... Kimi zamna da tatlı hülyara dalıyorum bir ağaç gölgesinde...
Ve uyanıyorum. Şükrediyorum...
Doalyısıyla verdiğim yanıt, "şükretmek ve sabretmekle gidiyor" oluyor, "Hayat nasıl gidiyor?" sorusuna muhattab olduğum zmanlarda....

Pazar, Eylül 11, 2005

HAyır Allahtan şer ise insanın isteğiyle Allahtandır.

Yıllardır bilirdim de başlıktaki sözü bir türlü akıl erdiremezdim . Ama , sonsuz şükürler olsun yaradana ki, geçen cuma, Allahın inayetiyle ve Allah razı olsun , Cafer abinin verdiği örnekle anladım. Öyle çarpıcı ve ayırd ediciydi ki örnek. Örnek ateşin hayır ve şer olarak kullabılmasıydı insan tarafından...
O esnada çay içiyorduk. Çok lezzetli bir börek ve baklaca da vardı. Bütün bu nimetler ateş sayesindeydi. Ama o ateş insanın suistimali sonucu Hz. İbrahimi yakacak olan fakat Allah sayesinde yakmamış olan ateşti. Alkol de başka bir örnektir buna ... Tıpta yaranın mikrop kapmaması için kullanımıyla insanın diğer yaratılanlardan ayıran aklını perdelemesi için kullanımından bahsedilebilir.
SAbahın ve gecenein RAbbına sonsuz HAmdu senalar olsun!

Salı, Ağustos 23, 2005

geçmiş mi gelecek mi ?

"Bir şey yapacağım" denildiğinde "öyle yapma böyle yap" diyen çok olur. Faydası olamasına rağmen istişarenin , ehli olmadığı zaman danışılan şahıslar , bu şahısların insana kafa karıştırmaktan başka etkisi olmaz. Kafası karışık insan ise yapmaya niyetlendiği şeyi yapamadığından, yapılamamaış şeyin pişmanlığı bir ömür sürer düsütüruna binaen , insanda özgüven kaybı , ümitsizlik, melankoni, hayattan keyif almama gibi sonuçlar doğurur.
"Yaptım" denildiğinde ise eleştiri okları "niye öyle yaptın?"dan öteye geçmez. " Öyle yaptım , oldu ve bitti" yanıtıyla karşı tarafa diyecek bir şey kalmaz. YAnlış yapılmış olsa bile zaman denen süzgeç içinde pimanlığı elenir gider.
O yüzden bir şey yapılmaya niyetlenildiğinde , danışmak için sorulacak soru "NAsıl yaparım ?" olamlıdır.

Çarşamba, Ağustos 17, 2005

işte bu da ben ( burda daha karizmatiğim :))

ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA...
GİTMESEK DE KALMASAK DA O KÖY VAR YA O KÖY
İŞTE O KÖY BİZİM KÖYÜMÜZDÜR :))))))

Perşembe, Ağustos 04, 2005

can yücel'in bir yazısı

bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını, kendimi bulduğumda> >>>>anladım.> >>>>herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,> >>>>kendi yolumu çizdiğimde anladım..> >>>>> >>>>bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek>değil.. bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..> >>>>> >>>>yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,> >>>>aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..> >>>>> >>>>acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,> >>>>neden hiç ağlamadığını anladım..> >>>>> >>>>ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha>değerliymiş, gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anladım..> >>>>> >>>>bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok>sevdiği acıtabilirmiş,> >>>>Çok acıttığında anladım..> >>>>> >>>>fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla>gözyaşını, gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğin de anladım..> >>>>> >>>>yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,> >>>>yüreğini elime koyduğunda anladım..> >>>>> >>>>''sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,> >>>>sana ''git'' dediğimde anladım..> >>>>> >>>>biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum''>diyebilmekmiş sevmek,> >>>>git dediklerinde gittiğimde anladım..> >>>>> >>>>sana sevgim şımarık bir çocukmuş, her düştüğünde zırıl>zırıl ağlayan, büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..> >>>>> >>>>özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş> >>>>pişman olmak,> >>>>gerçekten pişman olduğumda anladım..> >>>>> >>>>ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş,> >>>>sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,> >>>>yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..> >>>>> >>>>ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermiş bir gün> >>>>affedilmeyi> >>>>beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..> >>>>> >>>>sevgi emekmiş,> >>>>emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar> >>>>sevmekmiş...

Ayrılık...

Ayrılık, son görüşme anındaki son sahnenin canlılığını sürekli korumasıdır. Oyuncuların kıyafetlerinin renginin, ifadelerin, mimiklerinin hafızaya kazınmasıdır, sanki hiç silinmememecesine ...
Ayrılık, Mary Hopkinsin Those were the days şarkısıyla giderebilmektir harareti az buçuk...
Ruhun son sahnedeki seneryayoyu değiştirme çabasıdır. VE acı verir bu insana. Ayrılık bir daha sevememektir. Ayrılık gurura yenik düşmektir. Ayrılık gurur düşmanlığıdır. a
Ayrılık acıdır. Ayrılık, ruhun sudan çıkmış balığa dönmesidir. Ayrılık bir daha sevememektir.Ayrılık acıdır...

Annem kardeşim ve ben

Çarşamba, Ağustos 03, 2005

ben


İşte bu ben.

Salı, Ağustos 02, 2005

Fakirlik ve ihtiyaç ilişkisi

İnsan ne kadar fazla şeye ihtiyaç duyuyorsa, o kadar fazla şeye bağımlı demektir. Başka bir ifadeyle insan ihtiyaçları nispetinde fakirdir. Bağımlılık, hem doyumsuzluk ve tatminsizliğe hem de mutsuzluğa götürürü insanı. Özellikle son on yıldaki teknolojik gelişmeler, insanı doğasının dışındaki ihtiyaçlara bağımlı kalıar hale getirmiştir. Öyle ki, "ıssız bir adaya düşseniz yanınıza alacağınız ilk şey ne olurdu?" sorusuna çoğu düşünce fakiri haline gelmiş insan, "cep telefonum" yanıtını vermektedir. Hatta, cep telefonu markası ve dizaynı, bir çok insan tarafından kişiğinin yansıması olarak bile algılanmakta, "ilk intiba" da bakılan kriterlerden biri de cep telefonu oluvermiştir. Cep telefonu, sadece yaygın bir örnektir. Daha onlarcası mevcuttur bu örneklerin ...
Bu ihtiyaçalrın, büyük bir yüzdesi nefsani, batı tabiriyle egoist ihtiyaçlardandır çünkü temel ihtiyaçlar, yeme içme barınma, uyuma, cinsel münasabet gibi elin parmaklarının sayısından fazla değildir. Öyleyse,doyumsuzluk istikametinde giden bu modern dünya treninden ilk istasyonda inmeli, eski insanların doğal , daha hür ve bağımsız haliyle daha zengin dünyasına bir bilet almalıdır. Hayırlı yolculuklar!

Yalan söylememe yetisinin getirdikleri....

Yalanın sözlük anlamı üzerinde durmaya hiç gerek yok ama yalan söyleyememenin getirileri ise saymakla bitmez. VArsayalım ki yalan söyleyemeyen bir öğrencisiniz. Haliyle ödevleriniz oluyor vev ödevleri yapmakla mükellefsiniz. Yalam söyleyemeyen bir öğrenci olduğunuzudan ve ertesi gün öğretmene, asla hiç bir öğretemen tarafından yutulmayan" sular kesikti" mazeretvari yalanını söyleyemiyorsunuz. HAliyle ödevlerinizi yapıyor, çalışmanız gereken yerleri çalışıyor, kısacası yalan denen yılana sarılmamak için dünya denen bu denizde, yalan söyleyememe yetisinin tüm sorumlululuklarını yerine getiriyorsunuz.Böylece, "Başarının onda dokuzu çalışmak, onda biri yetenektir" düsturuna binaen, Cenab-ı Allah sizin emeklerinizi zayi etmiyor ve bu fani dünya saadetinin yapı taşlarını ihsan buyuruyor.
Eş seçimine uyarlarsak yalan söyleyememe yertisini, doğru seçim yapma ve muhattabımıza da aynı şansı verme durumunu gözlemliyoruz. Allah hepimizi yalan söyleyememe yetisine sahip insanlarla muhattab etsin! Amin!