Perşembe, Ekim 31, 2013

12. sınıflar

12ler Present continuous tense I am You are He is fing nesne yer zaman She is It is We are They are Present simple I You f n y z We They He She f(e)s n y z. It Sıklık zarfları Always 100 Usually 80 Often 60 Sometimes 40 Rarely 20 Never 0 Future tense I You He She It will n y z. We They

Çarşamba, Ekim 30, 2013

11. sınıflar

11. sınıflar A) I ben my benim mine benimki You sen your senin yours seninki He o his onun his onunki She o her onun hers onunki It o its onun its onunki We biz our bizim ours bizimki They siz their onların theirs onlarınki This car is not mine/my (Bu araba benimki değil) That is my /mine car. (Şu benim arabam) B) giving directions Turn right sağa dön Turn left sola dön Go a head düz git It is on your right (sağında) It is on your left (solunda) It is opposite (karşıda) Take the first right Birinci sağdan dön Take the second/third/fourth left ikinci üçüncü dördüncü soldan gir. C) dialogue at shopping D)some/any Some olumlu cümlelerde any soru cümlelerinde ve olumsuz cümlelerde kullanılır. Some biraz, birkaç anlamına any hiç anlamındadır. E)a/an/some A car An umbrella Some books

Cumartesi, Mart 17, 2012

Gömleği baştan yanlış iliklemek.

Başaldığınız işler akim kalıyorsa, işinize giderken ayaklarınız geri geri gidiyorsa, ilk gençlik yıllarınızda öğrendiğiniz aşk, dostluk, sevgi gibi kavramlar hayat sahnenizde sesi kısılmış oyuncular gibiyseler, ünvanlarınız, kimliğiniz üzerinize iğreti gibi duruyor ve en huzurlu anlarınız gerçeklerinizden tecerrüt edip fikir ve hayal bineklerine binerek seyeran ettiğiniz anlarsa, tahammül edemeyeceğiniz raddeye geldiğinde mutsuzluğunuz, mutluluğu uykunun şefkatli kollarında buluyorsanız ve uyandığınızda, Osmanlı zamanındaki uyuşturucu müptelalarının, Ramazanda oruç tutacakları ve afyonsuz yapamayacakları için sahurdan afyonu bir yaprak sarmasının içine koyup yutarak, o sarmanın sindirilip kana karışıp içindeki afyonun patlamasını bekledikleri ana kadarki gibi zul geliyorsa her şey, bilin ki bir gömleğin düğmelerine benzeyen hayatınızda en baştaki düğmelerden birini yanlış iliklediniz.
Gerisinin yanlış olması bu yüzden, Bu yüzden ne kadar doğru iliklerseniz ve ne kadar iyi olursanız olun bu(bir) işte akim kalması işlerinizin. Sebebi bu yukarıdakilerin...
İşte bu aşamada yapılabilcek en doğru şey kabullenmek... En baştaki düğmelerden birini yanlış iliklediğinizi. Hayatınızın sonuna kadar sizi bırakmayacak, kişiliğinize bile etki edecek, hayata bakarkenki pencereleriniz olacak işinizi, eşinizi evinizi....
Sonraki aşama daha zor. Geriye dönüp ilk düğmeyi doğru iliklemek. Sonrası çorap söküğü gibi.
Johan Cruyff futbol için "Futbol aslında basit bir oyundur, zor olan basit yaşamaktır" demiş. Ben de diyorum ki; "Hayatı yaşamak aslında basittir, zor olan onu basit yaşamaktır"
Kabullenmek zor geliyor insana... Ama bir kere kabul edince gerisi basitleşiyor...

Cumartesi, Mart 03, 2012

Din Afyondur!

KArl Marx'a atfedilen bu sözü hepimiz duymuşuzdur. Bu söz söylendiğinden beri inananlar aksini ispatlamaya, inanmayanlar; aslında sosyalizme inananlar da bu sözün doğruluğunu teyit etmeye çalışmışlardır. Sosyalizme inananlar, dinin insanların akıl mekanizmasını devre dışı bırakarak,adeta uyuşturarak, burjuvazinin, derbeylerinin, sermaye sahiplerinin yaptığı zulüme karşı ses çıkarmamalarına, sivil bir itaatsizlik içine girmemelerine, sebep olduğunu mesnet alarak, savlarını desteklemişler. Diğer açıdan, inananlar özellikle müslümanlar da İslamın bir hikmet ve akıl dini olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Bir inanan, bir müslüman olarak ben, Karl Marx'ın bu sözünün ne kadar doğru olduğunu, sadece bir ayet ışığında ispatlamaya çalışacağım. O ayet Tevbe süresi 129. ayet. Diyenetin yeni mealinde de ; "Eğer yüz çevirirlerse de ki: “Bana Allah yeter. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben ancak O’na tevekkül ettim. O, yüce Arş’ın sahibidir".
Bu ayetin inme sebebi, Hz. Muhammede(sav) moral vermektir. Şöyle ki; Kendisine tebliğ etme emri geldiğinde ilk yakın akrabalarını çağırmış. Onlara çok önemli bir şey söyleyeceğini ne işeri varsa bırakıp gelmelerini salık vermiş. Kureyşliler toplandığında, Hz. Muhammed (sav) hemen kabenin yakınındaki bir dağı işaret ederek, "Eğer desem ki şu dağın arkasında silahlı düşmanlar var ve size saldıracak, ne yaparsınız?" diye sormuş. Onlar "Hemen hazırlanıp, onları def etmek için onlara saldırırız" diye cevap vermişler. "Sözümün doğruluğunu teyit için gidip o dağın arkasına bakmaz mısınız ? " diye sormuş bu kez. Onlar da "Hayır" diye cevap vermişler. "Çünkü sen Muhammedül eminsin, şu ana kadar bir yalan sözün olmamış ki bu yalan olsun " demişler. "Öyleyse" demiş Hz. Muhammed.(sav)"Allahtan başka bir ilah yok ve ben de onun kulu ve elçisiyim" Yakınları, "Bizi bunun için mi çağırdın?" diye söylenerek sırtlarını dönüp gitmişler ve bir tanesi dahi ona iman etmemiş. Bunun üzerine Tevbe süresindeki bu ayet; "Eğer yüz çevirirlerse de ki: “Bana Allah yeter. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben ancak O’na tevekkül ettim. O, yüce Arş’ın sahibidir" inmiş.
Düşünebiliyor musunuz? Hayatınız boyunca yalan söylememiş, hileli hurdalı bir iş yapmamışsınız ki böyle bir gün geldiğinde, insanlar size inansınlar, vazifesinizi yapasınız. Ancak en yakınları, akrabaları dahi ondan yüz çevirmişler. Ve ona Allaha tevekkül etmesi emredilmiş.
Müfessirler, Kuranın kıyamete kadar bütün zamanlara ve bütün insanlara inmesinden dolayı bu ayeti, yüz çevirip giden, ayrılık acısı bırakan her şeye teşmil etmişler.
İşte ben de diiyorum ki "Din bir afyondur". Hayatınız boyunca spor yaparsınız, kendinize o kadar dikkat edersiniz, bir de bakmışsınız, saçlarınız beyazlamış, cildiniz kıvrışmış; o meftun olduğunuz gençliğiniz size yüz çevirip gitmiş bir daha gelmemek üzere. Bu acıya tahammül edebilmek için, dinin esaslarından tevekkül afyonunyla uyuşturmalısınız kendinizi. Aksi takdirde bu acı sizin takadinizin fevkındedir.
Allah gecinden versin, kardeşinizi, evladınızı kaybettiniz bir daha geri gelmemek üzere. Size yüzlerini ebediyen çevirmediler oysa. Sabru cemil ve tevekkül afyonunu istimal ediniz. Bu firak acısına inanın iyi gelecekler. Acınızı dindirmeyecekler ama tahammül edilebilcek hala getirecekler.
Birini sevdiniz ve her şey yolunda giderken, pembe panjurlu bir eviniz ve boy boy çocuklarınız olacakken, sizden yüz mü çevirdi? Dinin kader afyonunu istimal ediniz. Ve diyiniz ki kalbinize, bana insanlığı, bu eli bu ayağı, bu gözü bu kulağı, bu sağlığı takdir eden zatın bu takdir edişinde bir hata yok ki, onu bana takdir etmeyişinde bir hikmetsizlik, bir hata olsun. Vardır bir bildiği ve hikmeti. Bana düşmez ki, onu takdir edişini(kaderini) itham etmek. Tenkid edip onun kaderini, başınızı örse vurmak istemiyorsanız, "Allah bana yeter" diyin.
Elhasıl, örnekleri çoğaltabilir ve milyonlarca örnek bulabilirsiz. Çünkü bilirsiniz ki;Bütün denizler mürekkep, tarih boyunca var olmuş bütün ağaçlar kalem olsaydı, Allahın kelimelerini yazarken biterlerdi de, Allahın kelimeleri bitmezdi...

Salı, Şubat 01, 2011

Dünya ile mukaleme

Uğradım ey dünya geçerken sadece
Kalacağım sende hepi topu bir gece,
Yanlışın var, değilim ben hancı,
Layemut zannı, sancı üzerine sancı.

Bırak paçamı benim, yolum uzun mu uzun,
Eğer bittiyse bana olan bu son sözün,
Ver, emanetin olan Allahın rızasını,
Da, çekmesin Ertan, Kahharın cezasını.

Vasiyetim;arkamdan kimse yas tutmasın,
Tutmaz ya, Fatihayı,Yasini unutmasın,
Taşımda;Bir piri fani geçti bu handan,
Bağlanmamıştı bana hiç candan

Cuma, Ocak 29, 2010

huzur nasıl bulunabilir?

"Öncelikle huzur nedir?" sorusundan başlamak gerek. Huzur'un ne olduğu, aslında biraz da ne olmadığı ile alakalıdır. Huzur, mutluluk demek değildir. Mutluluk, bir eksiğin tamamlanmasıyla, uzun zamandır görülmeyen birinin görülmesiyle vesaire şeklinde yani "varlık" la alakalı ve bir ihtiyacın bir isteğin yok iken var olmasıyla hissedilen şeydir. Bir çocuk oyuncakla, bir kadın çiçekle, bir öğrenci iyi bir notla, bekar biri evlenmekle, işsiz biri iş sahibi olmakla mutlu olabilir. Örnekler çoğaltılabilir. Mutluluk anlıktır ve duyguların zirve yapması durumunda hissedilen, diğer hususları göz ardı ettirecek kadar parlak, şiddetli ve etkisi saman alevi gibi kısa süren geçici bir duygusal zirvedir. Odağı andır, geniş bir zaman dilimini kapsamaz.Sebebi maddidir. Çikolaya yendiği zaman bile mutlu hissedilebilir. Aşkın ilk sahfası da, yoğun ve şiddetli histen ve vücutta çikolata yendiği zamanki gibi "serotonin" hormonu salgılanmasından dolayı insanı mutlu hissettiren bir durumdur. İnsan mutsuz olduğu zaman dengesi bozulmaz, hayatını çok büyük bir oranda etkilemez. Ama huzursuz insanın dengesi bozulur. Huzur, maddi değil, manevidir. Bir insan mutsuz fakar huzurlu olabilir. Ama huzursuz fakar mutlu olamaz. Mutluluk için gerekli her türlü maddi imkana sahip fakat mutsuz insanları düşünün. Onların mutusuz olmalarının sebebi, huzursuz olmalıdır. Huzur için, bir ihtiyacın karşılanmasına, uzun zaman görülmeyen birinin görülmesine gerek yoktur. Huzur, genniş bir zaman dilimini kapsar. Bir an çok mutlu iken bir anda, çok mutusuz olunabilen bir durum değildir, huzur. Ne kadar zamanda yakalanmışsa, üç aşağı beş yukarı o kadar zamanda kaybedilir huzur. Huzur, bugünün, yarın ve düne etkisidir. Ve böylece, "mutlu" gibi bir şimdiki zaman sıfatı değil, geniş zaman sıfatı oluverir huzur. Huzur, bir amaç uğruna, önüne ne çıkarsa çıksın, isterse önüne çıkan engeli aşamasın, yönünden sapmamak, o yolda dos doğru ilerlemektir. Huzur, bir gayeye sahip olmak ile alakalıdır. Geçici bir gaye değil, ebediyete namzet bir gaye. Çünkü vicdanı bozulmamış hiç bir insan, varlık, sağlık ve mutluluk içinde 1000 yıl yaşayıp sonra yok olmayı tercih etmez. İnsandaki, sonsuza kadar yaşama isteği buna işarettir.
Peki huzur nasıl sağlanır. Huzur, dengedir. Bir ip cambazının, ip üzerinde yürürken dengesi sola doğru bozulmuşsa, elindeki sırığı sağa, ve sağa bozulması durumunda da sola doğru kaldırarak, ağılık merkezini ortada gibi dengeyi muhafaza etmektir. Peki, denge nasıl muhafaza edilir? Morali bozuk, mutsuz olduğu zamanlarda, yapılanın aksine, "hamd" ederek, ve morali iyi, mutlu olduğu zamanlarda ise tam tersi "istiğfar" ederek. Çünkü ancak bu şekilde denge sağlanabilir. Bir misalle somutlaştırmaya çalışalım. Başı ağrıyan bir insan mutsuzdur. Ama eğer hamd ederse, en başta, ağrıyor olsa da bir başı ve başında kendisi için yaratılmış kainattaki varlıkları gösteren gözleri, sesleri duyuran kulakları, o kainattaki kokuları duyuran bir burnu, kendisi için her sene baştan yaratılan bahardaki nimetleri tattıran bir dili, hemen o başının altında gövdesi içinde, bütün o nimetleri, sindirip, gerekli yerlere dağıtan, kendisinin, ne gerekli enzimleri salgılamada, ne onları öğütmede, sadece ağzına alıp, dişleri ile bölüp, çiğnemekten başka bir görevi ve müdehalesi bulunmadığı fabrika misal bir sisteme sahip olduğunu anlar ve hakeza...
Mutlu olduğu zaman da "istiğfar" eder çünkü örneğin, sağlıklı bir vücutsa eğer o andaki mutluluk sebebi, o durumun kendisinden olmadığı, çünkü eninde sonunda öleceği için o bedenin bir emanet olduğunu farkına varır ve sahiplik iddia etmez. VE ayetin ifadesiyle, "mülk de hamd (övgü) de onundur" der ve malikiyetteki sahip olduğu şeyi muhafaza etmekteki sorumuluktan kaynaklanan manvei bir elemden kurtulur.

Perşembe, Ocak 28, 2010

Arif olan anı seyreyler.

Anlam; geçmiş ve gelecek arasında mekik dokuyup ortaya çıkan ve mutluluğu göz ardı eden bir kavram mıdır yoksa mutluluk sadece "an" da yaşayıp anlamı mı göz ardı etmektir? İkisi de değil! Çünkü anlamsız mutluluk olmaz, insanı mutlu eden şey yaşadıklarının hayatına bir anlam katmasıdır. Tabii, Zülüfü Livaneli'nin "Mutluluk nedir?" diye sorulduğunda "Mutluluk, mutlu muyum, değil miyim, diye düşünmediğin ve sorgulamadığın anda hissettiğin şeydir" cevabını da unutmamalıyız. İnsan, fikriyle geçmişe ve geleceğe gidebilir, yeter ki kalbiyle gitmesin. İşte asıl mesele budur. Yoksa, karar veren kalptir, akıl değil.